3 Şubat 2009 Salı

Eleştiri,Muhalif Duruş ve Reform...















Hayatta yolunda gitmeyen ( göreceli bir kavram olduğunu biliyorum, şahsi bakış açısıyla konuşuyorum... ) bir takım şeyleri düzeltilmesinde büyük bir misyon edinmiş kavram... Eleştirinin ( olumsuz olanı ) KÖTÜ GİDEN BİR TAKIM ŞEYLERİN DAHA İYİYE DOĞRU GİTMESİNİ AMAÇ EDİNEREK üslup ve aktarış farkı taşımak kaydıyla onların aksak yanlarının belirtilmesi anlamına geldiği konusunda hepimiz hemfikiriz sanırım ?

Gelişmişlikle doğru orantılı olarak artan, az gelişmişlikle birlikte azalma gösteren bir kavram. Bunu yapmak için geniş bir ufka ihtiyaç vardır... Neye göre ve kime göre geniş? Demem o ki insan gördükçe eleştirir, eleştirdikçe görür... Hiç bir şey göremeyen insanın eleştirebilecek bir şeyi de olmaz. Görmüşlükle ve buna paralel gelişmişlikle doğru orantılı olarak ortaya çıkabilitesi olan şey eleştiriye açık olabilme yetisidir.. Eleştiriye açık olan gelişir, geliştirir...

E be madem bu kadar iyi bir şey bu ;Neden eleştiriye ya da muhalifliğe kapalı olması istenir ki insanlığın? sorusu akıllara geliyor ister istemez yukarıdaki satırlar okunduğunda...

Ya da çok mu zordur insanların yukarıdaki yedi satırın farkına varabilmeleri? Tabi ki hayır... Ama Eleştiriye ,Yeniliklere, Reformlara, Muhalif ve farklı düşüncelere açık olmayan toplumlar tarih sahnesinden ya silinmişler, ya da REALİST YAŞAM denilen şeyde oyunu kurallarına göre oynamadıkları için genel refah olarak kabul gören bir çok maddi ve manevi nimetten yoksun kalmışlardır... Yeni ve farklı fikirlere değer verilebilitesi sosyo ekonomik kültürel yapı yükseldikçe yükseliş gösterir... ( istisnalar hariç ) Sosyo ekonomik olarak kalkınması istenmeyen toplumlara ise bir şekilde yeni ve farklı fikirlere,Eleştiriye,Muhalif düşünceye karşı bırakılırlar... Bir fanusun içinde mutlu olarak yaşadıklarını sanmalarını sağlanan bir fanusun içine hapsedilip,küçük şeylerle mutlu olunmasını öğretirler güzelce... Sistem çok güzel kurulmuştur... Kitlesel afyonlar söz konusu şahıslara güzel bir şekilde empoze edilmiştir. Tabi ki Ekonomik olanaksızlıkların beraberinde getirdiği bir eğitim noksanlığı söz konusudur. Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerde “ EĞİTİMİN İNSAN HAKKI OLMASI İLKESİ “ geçerli olmamaktadır maalesef... Yoğunlukta olarak azıcık da olsa parasal güce sahip olunmalıdır akademik eğitim için...Bunun dışında kişisel gelişimi sağlayabilecek, kişisel eğitim olabilecek ;Sinema, Tiyatro, Süreli Yayınlar, Kitaplar ve janr’lara ulaşmanın yolu da ekonomiden geçmektedir ister istemez... Kapitalist ekonomik sistemin bir kuralıdır.. Ama az ama çok...
Nitekim düşünce ve felsefe tarihi bu teorilerimi doğrulamaktadır. Ünlü filozofların büyük bir bölümünün ekonomik refah düzeyinde yaşadığı bilinmektedir... Karınlarını doyurmaktan ve daha düzgün bir tabirle yaşamsal ihtiyaçlarını karşılamak için çalışmaya ayıracakları vaktin dışında kendilerine ayıracak vakitlerinin olmasıdır... ( Paranın gücü ) Eleştirel düşünce ( hangi ideolojiye ait olursa olsun ) sistemi işleten güçlerin en çok korktuğu ve çekindiği şeydir... Çünkü eleştirel düşünce beraberinde reformu getirecektir... Ve sözünü ettiğimiz ve varlığı muhteşem planlarla çok sağlam temellere dayandırılmış sistemi çatırdatacaktır... E bu tabiki de istenmemektedir sistemi kuranlar tarafından... Onlar buna karşı çok köklü önlemler almıştır. İşe öncelikle Ekonomiyi bozmakla, Halkın sırtındaki vergi yükünü arttırmakla ( Halkın alenen gidip vergi dairesine vermediği, hissetmeden ve farkında olmadan ödediği harcama vergileri.) Küresel ekonomik sistemin bir parçası olan gelir dağılımını bozmak ve arasındaki uçurumu açmakla başlar... Yukarıda da bahsettiğimiz gibi felsefenin temel çıkış noktası olan İYİ EKONOMİ ve REFAH DÜZEYİ ortadan kalkar... Refah düzeyinin ortadan kalkmasıyla birlikte insanlar geçim derdine düşerler ve kendilerine ya da aile bireylerinin kişisel gelişimine ayırabilecekleri zaman ve paraları yoktur... (Kişisel gelişimden kasıt; kitap , dergi ya da gazete okumak, seyahat etmek, sinemaya gitmek vb...) Üstelik sanatın asli fonksiyonlarından birisi olan Halka Görsel yolla bir şeyler aktarabilme, mesaj verme yada eğitici olabilme fonksiyonunu da durdurmuştur bu sistem... Ülkemizden yola çıkacak olursak görsel iletişim araçlarında dest-i izdivaç ,yemekteyiz gibi programlar; fal,özel hayatı deşifre ve insanların ikili ilişkilerinden dert yandıkları köşeler... Sinema deseniz içler acısı... En çok izlenilen ve sanatın topluma mesaj verme ilkesinden tamamen uzakta olan filmler; Recep İvedik,Kurtlar vadisi Irak.. Yani demem o ki sanatta fonksiyonunu yerine getirmiyor... Daha doğrusu getirttirmiyorlar... Bir şeyler anlatmak için uğraşan sanatçılar da ya vatan haini oluyor, ya da bu ülkenin durumunun farkındalığının verdiği dayanılmaz rahatsızlık sebebiyle yurt dışında alıyor soluğu... Ve yine burada muhalif ve eleştirel düşünceye olan tahammulsuzluğun ciddi boyutlarından dolayı dile getirmemeyi düşündüğüm bir takım afyonlar kullanarak işlem tamamlanıyor... Bunların başında da sorgulamaya ve eleştiriye tamamen kapalı fakat çağın gerekleriyle tamamen zıt olarak nitelendirilebilecek gelenek ve görenekler geliyor... Fakat insanlar bunu sorgulayamıyor... Dayatma şeklinde empoze edildiği, ettirildiği için... Kültürel olarak geniş ufka sahip olan küçük bir kesimin dışında. Aslında bunların insan hayatını zorlaştırdığının herkes farkında.. Ama küresel sistem öyle güzel dayatmış ki bunları bizlere... Ya da önümüze oyalanmamız için çok daha önemli sorunlar koymuş bunlar... Bir şekilde küresel sistemin parçası olan ve ülkesini seven bireylerin uğraşabileceği sorunlar da var.Bu sistem ülkeyi ele alan ve yöneten bir sistem.. Tabi ki ülkesini seven bireyler bunun farkında olsalar buna karşı çıkacaklar. Ama farkında olmamaları için önlerine birden çok yapma sorun konuluyor... Onlar onlarla uğraşırken küresel abimiz at koşturuyor ülkemizde, ülkelerde...
Bu afyonlardan birinin de şahsımında seve seve bir parçası olduğu, Hatta biricik blogumuzun da adına ilham kaynağı olan futbol olduğunu söylemeden geçemeyeceğim maalesef... Sistemin en büyük kurbanlarından birisi de öğretmenler oluyor maalesef. Bakıldığında , mezun olunca diğer devlet memurluğu görevinde çalışan ama öğretmenlerden çok daha iyi maaş alan fakat üniversiteye girerken ;öğretmenlik bölümlerinden daha düşük puanlar alan insanlar hiç sormuyolar... Neden bu adamlar hem zorlanıyor hem de bizden daha düşün standarlarda yaşıyorlar diye? Yerel yönetimlere bağlı belediye otobüsü şöförleri, ve hizmetlilerle neredeyse eş maaş alıyor öğretmenler... Bütün bu ELEŞTİRDİĞİMİZ sistemin bir parçası da bu... Yine ekonominin bozuk olmasına paralel kültürel ve kişisel gelişimin sekteye uğraması gerçeğini en ağır darbeyi öğretmenlere indiriyor... Öğretmenler geçim derdine düşmeli, ve kendilerini geliştirememeli; sadece parayla yaşanabilinen sosyal ve kültürel yaşama bir şekilde dahil olamamalı ki SORGULAMAKTAN VE ELEŞTİRMEKTEN UZAKTA, DÜŞÜNEMEYEN VE BİLİNÇLENEMEYEN bir nesil yetiştirsin...Ve küresel abi rahatça at koşturmaya devam etsin ...( sistemin adı yazının gidişhatına paralel spontane olarak küresel abi olarak kaldı)

Öğretmenler kendi geçim derdinin verdiği psikolojik sorunlarla ve sosyal , kültürel hayattan uzak kalmanın vermiş olduğu az gelişmişlikle ne verebilir ki bu yeni nesile? Yarım yamalak müfredat eğitiminin dışında... Eğer verebilen varsa da ellerinden öpmek gerekir... Bu da şu yaşımda ( 23 ) evlilik hayalleri kurmayan bir insan olmama rağmen evlilik hayatıyla ilgili en büyük idealimin çocuğumu devlet okulunda okutmamam gerektiğini algılamama yol açıyor ne acıdır ki... Halbuki eğitim insan hakkıdır.. Ve insan hakkı olan her şeyi devlet sağlamalıdır. (Hayır Öğretmen Değilim)... Başöğretmenimiz olan Ulu Önderimizin kemikleri sızlıyordur herhalde...

















Ama küresel abinin yegane ilkesi “ Devlet Etkisini Minimuma İndirmek” olmuştur, olmaya devam etmektedir...
Muhafazakar duruş maalesef acıdır ki dozunda yaşanmamakta, Muhafazakarlığın kelime anlamı olan, toplumsal değerleri ve çağla uyuşan yaşatılması gereken ilkeleri muhafaza etmek anlamının dışında her misyona alet edilmektedir... Bu tip görüşlere , yazılara , düşüncelere KAKA gözüyle bakmayı sağlamaktadır.. Bu da küresel oyunların ekmeğine en kralından yağı sürmektedir...
Bu ülkede amerikan ordusunun topraklarımızı kullanarak kirli küresel oyunlarını gerçekleştireceği zaman ( 6.FİLO ) bu amerikan ordusunun topraklarımıza çıkmasını protesto edenler, Bu muhafaza etmek dışında her misyonu üstlenmiş Muhafazakarlık sayesinde vatan haini ve rus askeri olarak ilan edilmişlerdir... Halbuki ülkelerini emperyalist güçlere karşı korumak isteyen vatanseverlerden başkası değillerdir onlar... Fakat o insanlar “ din düşmanı, rus yanlısı “ olarak lanse ettirildiği için muhafazakar duruş kullanılarak bu ülke insanlarını birbirine kırdırmış , kan döktürmüştür ALTINCI FİLO... Ve uğruna dökülen kanlarla verilen mücadelerle Ulu Önderimiz MUSTAFA KEMAL tarafından kurulan Cumhuriyetin şahit olduğu bu topraklar üzerinden küresel çıkarmalar yapılmaktadır.. Bunu bu ülkeyi seven hangi birey kabullenebilir ki ? Sadece bir şeyleri anlamış olmaları yeterliydi.. Fakat ; eğitim , eleştirel duruştan uzaklık... Engelledi... Yoksa biz de farkındayız sosyalist ekonomik modelin günümüz şartlarında bir ütopyadan ibaret olduğunu.Ama bu gerekçeyle mi öldürüldü insanlar... Hayır... Ülkesini savunanlara RUS denilerek öldürüldü...

Bana göre tarih günümüzde tekerrür etmektedir...Nasıl mı ?
Günümüz Dünyasında fiili toprak işgali diye bir şey kalmamıştır... Sıcak savaşın azalmasına paralel... Artık günümüz dünyası kusursuz küresel planların ve masabaşı oyunların dünyasıdır... Bağımsız olarak görünen,bayrağa, bir tarihe ve bir marşa sahip olan üçüncü dünya ülkeleri ,nam-ı diğer az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler gerçekten bağımsızmıdırlar?
Bağımsızlık sadece toprak işgali olmamasımıdır? 
Hayır..Günümüzde ekonomik bağımsızlık vardır.. Ekonomik bağımsızlığını kaybeden ülkeler, içişlerinde de dışişlerinde de bağımsız değillerdir... 
Bağımsızlığı elde etmek günümüzde savaşla kanla değil, parayla güçle çizilmektedir...
Para ve güç olması içinde bilinç, eleştirel yapı ve kültür olmalıdır... Bu herkesin işini iyi yapmasını sağlayacak direkman ekonomiyi düzeltecektir kanımca...
Tarih şöyle tekerrür etmektedir ki ; Osmanlı İmparatorluğu çok uluslu bir devlet olmasından dolayı Fransız ihtilalinin yaydığı milliyetçilik fikrinden etkilenerek, Osmanlı bünyesinde yaşayan ulusların bağımsızlık arzularıyla bölünmüştür denilmektedir.. Tabi ki bu da büyük bir etkendir ama hızla küreselleşen ve sanayileşen bir dünyada Osmanlı bazı tabuları ve düşünceleri yıkamadığı için yani ELEŞTİREL YAPIYA sahip olamadığı için ayak uyduramamış ve yıkılmıştır...
ELEŞTİREL YAPIDAN YOKSUNLUK 700 YILLIK BİR İMPARATORLUĞUN SONU OLMUŞTUR.
Günümüz Dünyasında da bu yapıdan yoksunluk, gelişmekte olan ülkelerin kalkınmasına ve bağımsızlıklarını ilan etmeleri yolundaki en büyük engeldir... Maalesef günümüz Türkiye’sinde olduğu gibi... Tam da hedeflenen gençlik yaratılmıştır Türkiyemiz de... Apolitik,Ülke ve dünya politikasından , Sorunlardan bi haber...Küresel sistem gerçekten bir saat gibi tıkır tıkır işlemektedir... Onu ELEŞTİREBİLECEK birey bulamadığı için... Bulabildiğinde de bastırabilmektedir... Günümüz dünyasında ütopik olduğunu düşündüğüm her iki ekonomik sistemden Liberalizm daha acımasız yaklaşmaktadır sosyalizme...Uygulanmaması için Muhafazakarlıktan yararlanarak “ dinsiz “ adı takmıştır sosyalizme... Halbuki Liberalizm der ki ; “ Ben liberalizmim...Ne din ne de Devlet etkisi isterim ama bunu kimse bilmez..

“Gelişmişlik düzeyi ve refah ilkesinin farklı görüşlere tahammülle doğru orantılı olduğunun en uç ve şahsım tarafından asla tasvip edilmemesine rağmen örnek verebileceğimi düşündüğüm bir kanıtı var elimde...
Norveç... Ekonomik durumu ve toplumsal refahı ve bunlara paralel kültürel yapısı dünya ortalamasına göre hat safhada olan iskandinavya ülkelerinden sadece birisi...
Bu ülkede bir adam yaşar... Adı Varg Vikernes...
Bu adam kitap yayınlıyor... İllegal değil... Kitapta sapkın ırkçı düşünceler var... ( asyalı toplumu eleştirirken onların aşşağılık insanlar olduğunu gözlerinin kahverengi olduğundan çıkartabiliriz,o gözlere baktığımda boka bakmış gibi oluyorum demektedir) Adamın savunduğu ve üzerinde durduğu asıl şey ; Norveç’in kabul ettiği din olan hristiyanlığın doğru bir şey olmadığı, Vikinglerin özüne dönmesi gerektiğini ve viking mitolojisindeki inanışları hayatına geçirmesi gerektiğini savunması... Odhinn ( savaş tanrısı ) sık sık vurguladığı tanrılardan...
Bu adam bir eleştiricidir örneğin... Eleştirdiği ama doğru ama yanlış fakat bakıldığında gelişmişlik ve refah düzeyiyle doğru orantılı olduğunu görebiliyoruz eleştirinin... Hatta bu eleştirilerini serbestçe dile getirmekten de öteye giderek üç adet kiliseyi ateşe vermiştir... ( asla tasvip ettiğim için değil her neye inanırsan inan insanlar için kutsal olan şeylere bu şekilde vandalca saldırılmamalıdır...Gerçi adam viking kültürüne dönülmesini savunuyor. Vikinglerin özünde de vandallık var... Böyle yapmasaydı kendiyle çelişecekti belki de.. Her neyse ben şahsen tasvip etmiyorum ) Neyse bu ateşe verdiği kiliseler ona kısa sayılabilecek bir hapis cezasından başka bir şey kaybettirmemiştir... Bu her ne kadar uç ve abartı bir örnek olsa da eleştirinin bokunun çıkarılmasının da refah ve ekonomik düzeyin boku çıkacak kadar iyi olduğu yerlerde olduğunu görmemiz anlamında böyle bir örnekleme yoluna gittim...

Sözün bittiği yerde verilebilecek o kadar çok örnek varken, yazıyı ilk bakışta “ oha bu ne lan “ tepkilerinden kurtarmak adına sözü burada noktalamanın faydalı olabileceğini hissettim... Sözün ve fikrin özü, örneklerle süslenmiş şekilde şudur ki ; Eleştiri ve Muhalif düşünce, Reform ve farklı görüşler çağımızın bir parçasıdır ve gereklidir... Bunları engellemeye çalışan güçler dünyayı kaos ortamına sürüklemektedir... Bunun için bu düşüncelerin gerekliliğinden ziyade bir insani özellik ve içgüdü hatta insani erdem olduğu hatırlatılmalı ve topluma kazandırılmalıdır.Bunu başarabilen bireyler her zaman bir adım önde olmayı başaracaklar ve yaşadıkları ülkeye,çevreye ve kendilerine çok şey katacaklardır... İçinde bulunduğumuz çağda Nietzsche’nin üstün insanı onlardır...


1 yorum:

agh dedi ki...

hepimizin bildiği ama kabullenemediği, (kabullensek, gidişatından hoşnut olduğumuz şeyler yerle bir olacak çünkü) eleştiri,reform ve muhalif duruş'un gerekliliği konusunu çok güzel özetlemişsin.yazıda da örnekleriyle bahsetmişsin.bu kavramlardan yoksunluk geçmiş tarihte insanlığa çok şey kaybettirdi.bugünde kaybettiriyor.ve en acısı, ortada düzelmeye yöneldiğimize dair bir ipucu bile yok.bu kavramların koruyucusu olduğunu iddia edenler bile, aslında çok daha farklı bir orantıda hareket ediyorlar.ve biz koyunlar da, bu oyunun bir parçası oluyoruz.

tşk. : ))