15 Mart 2009 Pazar

Zirveye Adım Adım..

Maç Öncesi:

O kadar Beşiktaşlı insanlar olarak yazmamıza rağmen buraya hiçbir Beşiktaş maçı hakkında değerlendirme yapmamış olmamız da bizim hatamız olsa gerek.  Aslında biraz da çekindik çünkü Beşiktaş'a hiçbir zaman objektif yaklaşamayacak insanlarız ama yine de artık yazmamak olmaz. Her takımı yazıp kendimizden bahsetmezsek biraz ayıp olur.
Gene öğleni takip eden ilk saatlerde düşmüştük yola. Anadolu yakasında güzel bir hava vardı aslında neredeyse bahardan bir önizleme sunuyordu hava ama Avrupa yakası tabii ki Anadolu kadar sevecen yaklaşmıyordu insanlara. Daha köprüyü geçerken kara bulutlar ve karanlık bir görüntüyle karşılaşmıştık. Henüz yağmur başlamamıştı belki ama ilk yağmur damlasının buluttan ayrıldığından da neredeyse emindik. Zaten Fulya'ya inmemizle yakınımızdaki paratonere düşen yıldırım ve ardından önce şiddetli yağmurla başlayan yağış park edene kadar doluya dönmüştü bile. İşaretleri hayra yorup iyi futbol beklentimizi muhafaza ettik. Sokaklarda minik akarsular dolu yağışı derken yemek moduna geçiş yaptık. Neyse ki yağış çok ısrarlı olmamıştı hava kapalıydı ama zemin top oynamaya ve parkta eğlenmeye müsaitti. 

Stada gittiğimiz sırada da enteresan olaylar yakamızı bırakmıyodu. kapalı sanki çok genişmiş gibi koridora ray döşenmişti ve kamera set ekibi herkes mevcuttu ortamda. Bir çeşit dizi ya da filmdir diye düşündük ama sorup da ısrarcı olmadık. Yerimizi aldığımızda yürüyüş yapan BJK Koleji öğrencileri sahadan çıkarken terliğe özel ilgi oluştu tribünden ki nedeni sonradan anlaşıldı ve terlikten Yılmaz Erdoğan çıktı. Böylece koridordaki raylı sistem de anlaşılmış oldu. Belki de İstanbul'un tüm stadlarına toplu taşıma ve raylı sistemler ulaştırılırken İnönü'nün gözardı edilmesine bir tepkiydi kimbilir. Ama günün değişik süprizleri bununla da kalmadı ve Abdullah Gül'ün stada girişi anons edilirken saygıdan dolayı çekinip alkışlayanlar oldu ya da içtendi belki ama ıslıklar daha çoktu işte tam o anda ismini şu an burada vermek istemediğim bir arkadaşımızın bir anlık çıkışı stada ses verdi: "izin versene izin versene yeni stada izin versene". Zaten maç sonu da sorulan sorulardan biri de bu konuyla alakalıydı.

Maç Kısmı:


Girişi uzun tutunca böyle bölümlemek zorunda kaldım hani maç öncesinden banane yediğin içtiğin senin olsun bana gördüklerini anlat diyenler olur belki. Maça en azından benim beklediğim bir eklemeyle çıktık. Cisse, Ernst'in yanına yardımcı olarak kadrodaydı. Bunun dışında aslında son dönemlerde herkesin tahmin etmeye başladığı kadroyla çıktık. İlk yarının başlarında her zamanki gibi hızlı başladık. Topu ileri taşıyoduk ve top bizdeydi ama çok net pozisyonlar yaratamadık. Bu dönemde bence Bobo'nun kötü oyunu ve çok top kaybı hücum düzenimizi bozdu ama orta sahadaki güçlü duruşumuz topun bizde kalmasını sağladı. 25.dakika civarlarına kadar genelde top bizdeydi ve oyuna da hakimdik ama sonraki 10 15 dakikalık süreçte maç biraz daha dengede ilerledi. İlk yarı sonunda gene hareketlensek de istediğimizi alamadan gidiyorduk soyunma odasına.
İkinci yarı öncesi Mustafa Denizli'nin son dönemlerde sık yaptığı 46.dakika değişikliklerinden biri gelir derken aynı 11le başladık ve yine ilk yarı gibi hızlı başladık ama istediğimizi alamamıştık. 60lara doğru Delgado'nun yerde kaldığı pozisyon ve üstüne soyunan Yusuf değişikliği işaret ederken bir yandan da bu hazırlık sırasında Holosko'nun da alkışlarla yeni açık önünden kulübeye koşuşu görününce 2 değişiklik gözüktü. Beklentim Bobo ve Delgado'ydu ama sadece 1i tuttu. 

Değişiklikler hemen etki gösterince sonradan giren ikilinin plansız organizasyonuyla Ernst aradığı gole kavuştu. Maçın o dakikasına kadar her pozisyonda aktif biçimde yer alıyordu hem hücumda hem savunmada. 4 maçtır gol yemeyen Gençlerbirliği de bu golle biraz daha açılıyordu ve çözülme başladı. Sonrası daha çok Beşiktaş atakları ve Gençlerbirliği atak denemeleri şeklinde geçiyordu. Bu dakikalarda tribünlerde takımın ateşiyle ısınmış ısıyı tekrar sahaya yansıtıyordu. Uzun zamandır olmayan içtenlikle bir destek oluşmuştu. Son dakikalara doğru skor sıkıntısı tribünde karın ağrılarını arttırırken imdada Atom Karınca Ekrem yetişti. 
Hem tribünü rahatlattı hem de ateşi yükseltti. Bundan sonra en kayda değer olan ise son goldü. İzleyen herkese 100. yıldaki Galatasaray maçındaki Sergen-Tümer işbirliğini hatırlattı. Defanstan hızlı çıkarılan top ve rakip defansı 2ye 1 yakalayan Beşiktaş hücumcuları ve güzel verkaç ve orta anıları canlandırdı. Hala her Beşiktaşlının gözünde canlanan sahne ve kulaktaki Ercan Taner sesi: "Sergen attı şampiyonluk geldii.. Sergen attıııı şampiyonluk geldiii.." Maçın yıldızı seçmek çok zor çünkü birden fazla aday var koltuğa. En başta Ernst ve Sivok ki bence eşit olarak en iyi oynayanlardı ve hemen arkalarından Toraman, Tello ve Ekrem. Maçın en kötüsü Rüştü'ydü o da fazla iş düşmediğinden yoksa tek bir olumsuz hareketi olmadı maçta. 
Bu sene hiç olmadığı kadar yakınız hedefe hem tribün hem takım olarak bunu ne kadar istediğimiz gözüküyor. Artık yola çıktık hedefe ilerliyoruz..

Hiç yorum yok: